Allah-u Zülcelal tarafından emirle, Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e gelen Şeytan, onun her sorusuna doğru bir şekilde cevap vereceğine dair Allah’a (celle celalühü) söz verdiğini beyan etmiş ve bunun üzerine de Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine çeşitli sorular yöneltmişti. Bu konuşma sırasında İblis aldattığı bir kişinin Rahip Barsisa‘nın ismini de zikreder. İşte bu Rahip Barsisa’nın hikâyesidir.

İblis, bundan sonra aldattığı bir rahibin hikâyesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi:

“- Bilmez misin, yâ Muhammed, Rahip Barsisa; tam yetmiş yıl ihlâs ile Allah’a ibadet etti. Bu ibadetleri sonunda, ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki: Her dua ettiği hasta, duası bereketi ile şifa buluyordu. Onun peşine takıldım; hiç bırakmadım… Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi.”

Bu o kimsedir ki; Allah-ü Teâlâ aziz kitabında, onu şöyle anlatır:

-“….Şeytanın hali gibidir ki; o insana: – Kâfir ol…Dedi. Vaktaki o kâfir oldu; bu defa ona şöyle dedi: -Ben, senden uzağım…Ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”(59/16).

Rahip Barsisa’nın hikâyesi

Barsisa gece gündüz ibadet eden bir zahittir. En çaresiz hastaları bile, kendisine gönderilen suyu okuyup üfleyerek iyileştirebilmektedir. Şöhreti zamanla bütün dünyaya yayılır; halk artık ilaçların tesirinden şüpheye düştüğü için devrin bütün hekimleri işsiz güçsüz kalırlar. Bu durumdan çok rahatsız olan Şeytan, bir gece oğullarını toplayarak Barsisa’yı nasıl yoldan çıkarabileceklerini sorar. Oğullarından biri:

– Bu işi benim adıma yaz, diye böbürlenir, benden iste ki seni dertten kurtarayım!

– Bu işi becerirsen, der Şeytan, en gerçek oğlum sen olursun, kör gözümü sen aydınlatırsın!

Şeytan’ın oğlu, Barsisa’yı önce altınla, mal ve mülk yoluyla azdırmayı düşünürse de bunun çare olamayacağını anlar. Zira altın sevgisi tek taraflıdır, sen seversin onu, fakat o seni sevemez. Doğrusu insanları avlamak için genç ve güzel kadınlardan daha güzel tuzak yoktur. Sen onu sever ve istersin, o da seni. Bir hırsız geceleyin kapıyı açmak için bir düzen kurar; ama evde eşi ortağı olur, yahut bir halayık içerden kapıyı açarsa, bu, hiç hırsızın dışardan uğraşmasına benzer mi?

Şeytan’ın oğlu kararını verdikten sonra ülke ülke dolaşarak uygun bir kadın aramaya koyulur. Fakat o ülke padişahının kızından uygununu bulamaz. Tam aradığı gibi güzel ve akıllı bir kızdır. Vakit geçirmeden beynine girerek kızı deli divane eder.

Padişahın kızının birden bire ortaya çıkan hastalığı karşısında devrin bütün hekimleri aciz kalırlar. Bunun üzerine Şeytan’ın oğlu zahit kılığına girerek padişahın huzuruna çıkar ve kızını ancak Barsisa’nın kurtarabileceğini söyler. Padişah, başka çaresi kalmadığı için kızını Barsisa’ya gönderir. Şeytan’ın oğlu, Barsisa okuyup üfledikten sonra kızın beyninden çıkar. Padişahın güvenini artık kazanmıştır. Bir müddet sonra kızın beynine tekrar girer ve bu sefer şöyle der padişaha:

– Yine Barsisa’ya götürün, fakat hemen getirmeyin, O size iyileştim diye haber gönderinceye kadar kalsın yanında!

Kızı yine Barsisa’ya götürüp bırakırlar. Uzun zaman yanında kalır. Derken kıza gönlünü kaptıran Barsisa buluşur onunla. İstediği neticenin hasıl olduğunu görünce Şeytan’ın oğlu, kara kara düşünen Barsisa’nın yanına giderek niçin düşünceli olduğunu sorar. Barsisa olanları bir bir anlatır ve kızın gebe, kendisinin de artık büsbütün çaresiz kaldığını, ne yapacağını bilemediğini söyler. Şeytan’ın oğlu der ki:

– Bu kızı öldürmekten başka çare yoktur, şayet sorarlarsa, öldü, gömdüm dersin!

Başka bir çare düşünemeyen Barsisa, onun dediğini istemeyerek yapar. Bunun üzerine Şeytan’ın oğlu vakit geçirmeden padişaha gider ve kızının iyileştiğini, artık gidip getirmelerini söyler. Padişah ve adamları Barsisa’ya giderek kızı isterler, fakat öldüğünü ve gömüldüğünü öğrenince çaresiz döner ve yas tutmaya başlarlar. Şeytan’ın oğlu bu sefer bir başka kılıkta padişahın huzuruna çıkar:

– Kız nerede? diye sorar.

– Barsisa’nın yanına götürdük, orada öldü!

– Kim söyledi?

– Barsisa!

Şeytanın oğlu o zaman:

– Hayır, diye itiraz eder, yalan söylemiş. Kız ondan gebe kaldı. Bir çare bulamayınca öldürdü onu, sonra filanca yere gömdü. İnanmıyorsan orayı kazdır, görürsün!

Padişah öfkeyle yedi kez yerinden kalkıp başka yere oturur. Sonra atına atlar ve adamlarıyla beraber Barsisa’nın ibadet yurduna gider ve tekrar kızını sorar. Aynı cevabı alınca öfkeyle:

– Peki niye bize haber vermedin? der.

– Evradla meşgulüm, evradımdan kalırım diye korktum, haber veremedim!

– Dediğinin aksi çıkarsa ne yapayım? Bu söz üzerine Barsisa kızar ve ileri geri söylenmeye başlar.

Padişah adamlarına Şeytan’ın oğlunun bildirdiği yeri kazdırır, kızı çıkarırlar. Görürler ki öldürülmüştür gerçekten. Barsisa’nın ellerini bağlar ve darağacına götürüp ilmeği boynuna geçirirler. Halk meydana toplanır. Şeytanın oğlu o anda insan şekline girip Barsisa’ya görünür:

– Barsisa, bunların hepsini ben yaptım sana, hala da gücüm var, çaren benim elimde. Bana secde et seni kurtarayım! der.

Barsisa çaresizlikle; ‘’Nasıl secde edeyim, boynumda ip var’’ der.

– Secde niyetiyle başınla işaret et, akıllıya işaret de yeter!

Barsisa can korkusuyla secdeye niyetlenir, fakat başını eğince ip boynunu daha fazla sıkar. (Mevlana, Mecalis-i Seb’a)

Birden bire büyük günahlara sevk etmez insanı şeytan. Usul usul çeker. Birden bire çekerse, “Ooo ben bunu yapmam” dersin. Usul usul alıştırır da; sana içkiyi de içirir, kumarı da oynatır, adamı da öldürtür. Seni de cehenneme güzelce sürükler, haberin bile olmaz.Mehmed Zahid Kotku