Siyasetin bürokrasiyi kontrol altına almaya, bürokrasinin yönetsel sistemde ortaya çıkardığı olumsuzlukları gidermeye ve kamu yönetimini iyileştirmeye yönelik çabalar bir bakıma bürokrasinin siyaset karşısında zayıflamasına yol açmaktadır. Bürokrasinin olumsuzluklarının giderildiği iyi işleyen devlet yapıları, etkin devlet kavramı ile ifade edilmektedir. Saygılıoğlu ve Arı (2003:143-147), etkin devletin unsurları arasında, devletin daha düşük maliyetle etkili bir yapıya kavuşturulmasına ve bürokrasinin kendini üstün gören kendinde zorlama gücü bulan yönlerinin değiştirilmesine yer vermektedir. Bu kapsamda etkin devletin bürokrasi bakımından, liyakate dayalı, profesyonel, sonuç odaklı, performans göstergelerini esas alan ve liderliğe önem veren bir yapıda olması gerektiği ifade edilmektedir.

Heywood (2012a: 468-469), bürokrasinin üç şekilde denetlenebileceğini söylemektedir. Bunlar; siyasi hesap verebilirliğin sağlanması, kamu hizmetlerinin siyasallaştırılması ve karşı bürokrasilerin oluşturulmasıdır. Parlamenter sistemlerde siyasi denetim, bakanların sorumluluğu ilkesine göre gerçekleştirilmektedir. Ancak siyasi denetimi sınırlandıran üç faktör bulunmaktadır. Birinci faktör, bürokrasilerin uzmanlık, büyüklük ve karmaşıklığından dolayı bakan denetiminin etkili olamamasıdır. İkincisi, bakanların emri altındaki memurların hatalarından dolayı istifa etmeye isteksiz olmalarıdır. Üçüncüsü ise meclislerin bakanları ya da memurları inceleyebilecek uzmanlık ve iradede yetersizlikleridir. Günümüzde bürokrasiyi sınırlandırmaya yönelik çabalar daha çok devletin küçültülmesi, adem-i merkeziyetçilik, performans yönetimi ve performans esaslı bütçeleme, esnek istihdam, rekabet ve hesap verebilirlik, stratejik yönetim, e-devlet ve alternatif bürokrasiler oluşturma gibi alanlarda yoğunlaşmaktadır.

Devleti küçültmeye ve etkinleştirmeye yönelik çabalar artmış olsa da kamu harcamalarındaki artış eğilimi devam etmektedir. Kamu harcamalarındaki artışı, ekonomik, sosyal ve politik çok sayıda değişkene bağlamak mümkündür. Politik değişkenlere dayalı olarak kamu harcamalarındaki artışı açıklamaya çalışan yaklaşımların temelinde bürokrasi yer almaktadır. Profesyonellik, daimi ve istikrarlı bir statü, belirli bir kurum ideolojisine sahip olma, planlama ve bütçeleme konusundaki deneyim, bürokratları devlet yönetiminde etkili aktörler haline getirmektedir. Bundan dolayı, karar verme yetkisini elinde bulunduran siyasi kurumların bürokrasi ile uyum içerisinde çalışması gerekmektedir (Dökmen ve Sezer, 2013:426).

Son yıllarda bürokrasinin yasal düzenlemelerden kaynaklanan güç kaynaklarında azalma yönünde bir eğilim olduğu görülmektedir. Adem-i merkeziyetçi politikalar yoluyla orta ve alt kademe bürokratlara karar alma ve uygulama süreçlerine yönelik yetki devri gerçekleştirilerek, sorumluluğu üzerinden atma ya da hizmetlerin geciktirilmesi yönündeki olumsuzlukların önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Bürokrasinin işleyişinde kuralların ayrıntılı bir şekilde düzenlenmesi işlerin yavaşlamasına, kırtasiyeciliğe ve sorumluluktan kaçmaya neden olurken, takdir yetkisinin genişletilmesi memurların kamu gücünü kötüye kullanmalarına, keyfi davranmalarına ve siyasi yöneticiler karşısında güç kazanmalarına neden olabileceği için çelişkili bir durum ortaya çıkarmaktadır. Bu sorunun üstesinden gelmede hesap verebilirliğin arttırılması, sonuç odaklı denetim sistemlerinin ve performansa dayalı ödül ve ceza mekanizmalarının geliştirilmesi önerilmektedir (Eryılmaz, 2011: 330-331).

Performans esaslı bütçeleme sistemleri hesap verme sorumluluğunu en üst düzeye çıkaracak (accountability) şekilde hazırlanmaktadır. Verimlilik, etkinlik ve etkililik hedeflerine odaklanıldığı için, siyasi tercihlerin yerini, gerçek verilere dayanan sağlam performans göstergeleri almaktadır. Hizmetin süresi ve hızı, toplanan para, hizmet götürülen insan sayısı gibi birçok gösterge bütçe süreçlerinde önemli hale gelmektedir. Böylece hesap verme sorumluluğu sayesinde, hükümetlerin performansının ve vatandaşların memnuniyetinin artması beklenmektedir (Herzog, 2006:79). Politikacıların, hedeflerin belirlenmesinde ve bütçe kararlarının alınmasında performans bilgilerini kullanacak yöntemler geliştirmesi halinde, bütçe uygulayan diğer aktörler (bürokratlar) üzerinde aktif bir rol oynayabilecekleri düşünülmektedir. Performans esaslı bütçeleme ve sonuç odaklı yönetim yaklaşımlarının temel hedeflerinden biri, politikacıların kamu kurumları için açık ve ulaşılabilir hedefler belirlemesi ve bu hedeflere ulaştıracak süreçleri izlemelerini sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesidir. Aksi halde kurumlarda rol çatışması, rekabet, amaç ve talepler arasında çatışmalar yaşanabilmektedir. Bu sorunlar, OECD üyesi ülkelerin temel eksiklikleri arasında gösterilmektedir (OECD, 2007:70). ABD’de uzun süredir performans esaslı bütçeleme sistemine geçiş çalışmaları devam etmekle birlikte siyaset kurumunun karar alma süreçlerinde performans bilgilerini kullanma konusundaki isteksizliği sistemin sağlıklı işleyişini engellemektedir (Blöndal vd., 2003:37).

Planlama ve bütçeleme oldukça fazla zaman alan teknik detayların yoğun olduğu bir faaliyettir. Bürokrasinin tartışmasız üstün olduğu bu alanda siyasetçilerin elini güçlendiren bazı gelişmeler yaşanmaktadır. Bütçe süreçlerinde bürokratların etkinliğini azaltabilmek için ihtiyaç duyulan bilgiye hızlı, kolay ve anlaşılır bir biçimde ulaşılması yönünde çabalar devam etmektedir. Bürokrasinin bütçe süreçlerindeki etkinliğinin azaltılması ve kamu harcamalarının kısılması için 1993 yılında ABD başkan yardımcı Al Gore’un hazırlamış olduğu rapor önemli bilgiler sunmaktadır. Rapor’da bürokrasiyi azaltmak için bütçe aşamalarının kısaltılması, personel politikasının gözden geçirilmesi, ihale sisteminin hızlandırılması ve kaliteye önem verilmesi, süreçlerin basitleştirilerek azaltılması, gereksiz mevzuat düzenlemelerinin kaldırılması ve eyalet yönetimleri ile yerel yönetimlerin güçlendirilmesi önerilmektedir. Ayrıca, vatandaş/müşteri odaklı bir yönetim anlayışının benimsenmesi, vatandaşlara tercih hakkı verilmesi, kurumların rekabet edebilir hale getirilmesi, özelleştirilmesi mümkün olmayan hizmetlerin özel sektör anlayışıyla yönetilmesi, çalışanların güçlendirilmesi, karar almada merkeziyetçilikten vazgeçilmesi, performansa ve sonuçlara önem verilmesi için stratejik planlamaya geçilmesi, kaliteye önem verilmesi ve elektronik devlete geçilmesi hedeflenmektedir (Deniz, 2014: 31-47).

İngiltere’de 1988 yılında “Devlette Yönetimi İyileştirmek: Atılacak Adımlar” (Next Steps) adında bir rapor yayımlanarak kamu yönetiminde köklü değişiklikler başlatılmıştır. Rapor kapsamında, yöneticilere esneklik sağlanarak, politika üreten bakanlıklar ile uygulama yapacak birimler birbirinden ayrılmıştır. Ombudsmanlık kurumu oluşturularak yönetimde şeffaflığa ve kamuoyu denetimine önem verilmiştir. Kamu hizmetlerinin sunumunda, merkezi yönetimde çalışanların büyük çoğunluğunun istihdam edildiği “uygulamacı ajanslar” temel yönetim birimleri olmuştur. Reformlar kapsamında bu ajanslar için hizmetlerin hangi standartlarda sunulacağını gösteren ve bir tür taahhüt niteliği taşıyan performans göstergeleri belirlenmiştir. Bakanlıklar hedef belirleme ve performans göstergeleri oluşturmayı üstlenirken, bağımsız denetim birimleri bakanlıklar adına ajansların performans denetimlerini gerçekleştirmiştir. Bunun yanında kamu ve özel kesim arasında rekabet ortamının oluşturulması, kamu personel sistemi ve yerel yönetimler konusunda da düzenlemeler yapılmıştır (Dinçer ve Yılmaz, 2003:32- 50).

Yeni Zelanda, Portekiz, Almanya gibi ülkelerde de benzer düzenlemeler yapılmıştır. Türkiye’de ise ilk olarak, 2003 yılında mali yönetim sistemini düzenlemek amacıyla çıkarılan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile bütçe süreçlerinin basitleştirilmesi, uzun ve orta vadeli programlara uyumun sağlanması, performans programları aracılığıyla kaynak dağıtımında kontrolün sağlanması gibi mali yönetim sistemini etkinleştiren ve bürokrasiyi sınırlandıran gelişmeler yaşanmıştır. Mali alanın yanında yönetsel alanda da, etkin, verimli, şeffaf ve hesap verebilir bir kamu yönetimi oluşturulması ihtiyacı doğrultusunda da bazı adımlar atılmıştır.

Türkiye’de kamu hizmetlerinin, etkin, verimli, hesap verebilir, vatandaş beyanına güvenen ve şeffaf bir kamu yönetimi oluşturmak; kamu hizmetlerinin hızlı, kaliteli, basitleştirilmiş ve düşük maliyetli bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak üzere, idarelerin uyması gereken usul ve esasları düzenlemek amacıyla bir Yönetmelik çıkarılmıştır. Yönetmeliğin 3. maddesi ile kamu hizmetlerinin, başvuru yapılan ilk kademeden sunulması ve sonuçlandırılması, başvuru mercii ile karar/onay mercii arasında birden fazla kademe oluşturulmaması, hizmetlerin vatandaşa en yakın yerden sunulabilmesi amacıyla gerekli görülen mahallerde geçici veya sürekli bürolar açılabilmesi imkanı getirilmiştir. Ayrıca hizmetlerin elektronik ortamda sunulması için gerekli çalışmaların yapılması, idarelerin hizmet standardı oluşturması ve hizmetlere ilişkin bilgileri vatandaşların erişimine hazır bulundurması gerektiği belirtilmiştir (md. 4,5,6). Böylece hizmetlerin yerinden yönetim ilkesi doğrultusunda sunulması sağlanırken, bürokrasinin, hizmetleri yavaşlatmasının ve gizliliğin de önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Yönetmeliğin 3. maddesi kapsamında, “Kamu Hizmetlerinde Yetki Devri Çalışması” adıyla İdareyi Geliştirme Başkanlığı tarafından 26.01.2008 tarihli ve B.02.0.İGB-542.S1-62 sayılı yazıyla bir çalışma başlatılmıştır. Bu çalışma ile merkezi ve yerel tüm kamu kurumları tarafından sunulan hizmetlerde bürokratik işlem ve süreçlerin azaltılması ve vatandaşlara kamu hizmetlerinin en kısa sürede verilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada öncelikle belirli bir karar alma süreci gerektirmeyen, istenen belgelerin tamamlanması halinde izin veya ruhsat verilmesi zorunlu tutulan hizmetlerin başvuruyu kabul eden kişi tarafından nihai onayının yapılabilmesi; karar alma süreci gerektiren işlemlerde ise mümkün olan en az kademede hizmetin sunulması benimsenmiştir. Ayrıca, bir ilçede veya ilde yapılan hizmet başvurusunun o ilçe veya ilde tamamlanması öngörülerek, karar süreçlerinin mümkün olduğunca merkezin müdahalesinden uzaklaştırılması amaçlanmıştır. Üst kademe yöneticilerin karar süreçlerinden çıkartılması ve denetleyici bir işlev üstlenmesi sağlanmıştır. Çalışma kapsamında değiştirilmesi gereken kanun ve yönetmelikler tespit edilmiş ve 31.07.2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan, Başbakanlık, Bakanlıklar ile bazı bağlı ve ilgili kuruluşlara ait 170 adet yönetmelikte değişiklik yapılarak bürokratik gücün azaltılmasına ve sınırlandırılmasına katkı sağlanmıştır.

1980’lerden itibaren etkileri hissedilen Yeni Kamu Yönetimi (YKY) anlayışı ise Weberyen bürokrasiye açıkça karşı bir duruş sergilemektedir (Hughes, 2003: 260). YKY, kamu sektöründe profesyonel yönetime geçilmesini; önceliğin yönetimden siyasete kaymasını; açıkça belirlenmiş performans standartları ve ölçütlerinin geliştirilmesini; süreç odaklı bir yapıdan çıktı kontrollerinin daha fazla önem kazandığı sonuç odaklı yapıya geçilmesini; yönetilebilir birimler oluşturmak suretiyle büyük yapılı örgütlerin daha fonksiyonel optimal birimlere dönüştürülmesi ve dikey örgüt modelinden yatay örgüt modeline geçilmesini; kamu sektöründe rekabetin geliştirilmesi ve kamu hizmetlerinin özelleştirilmesini; başarılı özel sektör yönetim tekniklerinin kamuda da uygulanabilmesi için daha esnek bir yapı oluşturulmasını; daha az kaynak kullanarak daha fazla çıktı üretebilmek için kaynak kullanımında disiplin ve tasarrufa yönelmeyi öngörmektedir (Hood, 1991: 5; Güzelsarı, 2004: 4-7; Pollitt and Bouckaert, 2011: 10; Ferlie vd., 1996:12; Al, 2002: 131-152; Fábián, 2010: 39-42). YKY ile politika belirleyen ve hizmet sunan organlar ayrılarak birbirinin alanına müdahale etme imkanları sınırlandırıldığı için siyaset kurumlarının bürokrasiye bağımlılığının da azalacağı düşünülmektedir.

Bürokrasiler, bürolarının hacmini ve parasal kaynaklarını arttırabilmek için sık sık siyaset kurumları ile karşı karıya gelirler. Niskanen modelinde de belirtildiği üzere, bürokratlar; parasal gelirlerini artırmak, güç, prestij ve geniş atama yetkisi elde etmek ve başında bulundukları büronun ihtiyaçlarını rahatlıkla gidermek amacı ile bürolarını büyütmeye çalışırlar (McNutt, 1996:135). Niskanen, bürokratik yapıdan kaynaklanan sorunların ve israfın azaltılması için bürolar arasında rekabet ortamının oluşturulmasını önermektedir (Bakırtaş, 1999:15).

Günümüzde kamusal hizmetlerin önemli bir kısmının özelleştirme ve serbestleştirme politikaları sonucu özel sektör tarafından da sunuluyor olması, kamu kurumlarını rekabete zorlamaktadır. Rekabet edebilmek için hizmet kalitesinin ve hızının arttırılması, hizmet maliyetlerinin ise azaltılması gerekmektedir. Bu kapsamda kamu kurumlarında da özel sektör yönetim anlayışını esas alan bir yaklaşım yerleştirilmek istenmektedir. Kurumların yöneticileri performans kriterleri çerçevesinde sözleşmeli personel statüsünde istihdam edilerek, bürokrasinin elindeki kariyer sistemin sunduğu güç kaynakları zayıflatılmaktadır.

Son yıllarda neoliberal politikalar kapsamında üretim ve istihdam sisteminde yaşanan dönüşümler, esnek istihdam kavramı üzerinden gerçekleşmekte ve memur statüsü, özelleştirme, deregülasyon ve taşeronlaşma uygulamalarıyla daraltılmaya çalışılmaktadır. Esneklik, istihdamın azaltılması ve azalan istihdamın da insan kaynakları yönetimi (İKY) uygulamaları ile kamu personel sisteminin temel ilkelerini aşındırarak gerçekleştirilmektedir (Köroğlu, 2010:147). İKY anlayışı, kamu personel yönetimi anlayışının verimlilik ve etkenlik işlevi ile özlük hizmetleri işlevlerini esnekleştirmektedir. Özlük hizmetlerinin esnekleştirilmesi için mevcut kadroların azaltılmasını öngören norm kadro uygulamaları getirilmektedir. Memurlara yüksek güvenceler sağlayan kariyer sistemi esnetilerek, özel sektörden de geçişlere olanak sağlayan bir istihdam anlayışı yerleştirilmeye çalışılmaktadır (Köroğlu, 2010:162).

Bürokrasinin hizmet sunduğu vatandaş sayısı, yaptığı işler ve bu işlerin maliyeti gibi konularda tek bilgi kaynağı olmasından dolayı ortaya çıkan kontrol kaybı nedeniyle, siyasi yöneticiler zaman zaman bürokrasinin isteklerine boyun eğmek zorunda kalabilmektedir. Ancak, elektronik devlet uygulamalarının ve yazılım programlarının geliştirilmesi, tüm verilere doğrudan erişim imkanı sağladığı için siyasi yöneticiler ihtiyacı olan bilgileri bürokratlara ihtiyaç duymadan doğru bir şekilde elde edebilmektedir.

Bürokrasinin en çok eleştirilen ve bürokrasiye de bir sığınma aracı sağlayan kırtasiyecilik ve yavaşlık, elektronik devlet uygulamaları ile olumlu bir ilerleme kaydetmiştir. Çok sayıda işlemin (bankacılık, kayıt, başvuru, SGK primi ve vergi beyannamesi, doktor randevuları, bilgi edinme, askerlik vb.) elektronik ortamda doğrudan gerçekleştirilebilir hale getirilmesi, hem bu hizmetlerin hızlandırılmasını, hem de vatandaş memnuniyetini arttırmıştır. E-devlet uygulamalarının bürokratik işlemleri kolaylaştırması ile birlikte kırtasiyecilik, bürokratik süreçler, uzun kuyruklar, rüşvet, kağıt israfı ve hizmet maliyetleri azalarak vatandaş memnuniyetinde artışlar gözlenmiştir (Metin, 2012:107). Hemen hemen bütün işlemlerin elektronik ortama aktarılması ve bazı özel yazılımlar sayesinde, bütçenin takibi ve bütçe hakkında sağlıklı veriye erişim de kolaylaşmaktadır. Kaya (2014), e-devlet uygulamaları ile zaman ve kaynak tasarrufu sağlanacağını, hizmet kalitesinin ve verimin artacağını, şeffaflaşmanın gerçekleşeceğini, araştırmacıların ve vatandaşların daha sağlıklı, hızlı ve ucuz bilgiye ulaşacağını, yolsuzlukların azalacağını, kamuya güvenin artacağını ve daha da önemlisi baskıcı, kompleksli ve kendini ispatlamaya çalışan memur davranışlarının disiplin altına alınacağını ifade etmektedir. Ayrıca, e-devlet uygulamalarının kamuya güveni artırmasının yanında, siyasete güveni de artırması beklenmektedir.

Postbürokratik örgütlerin en belirgin özelliklerinden olan, diyalog, ikna ve etkileme yöntemleri, örgütsel kaynakların ve performans bilgilerinin paylaşılmasını gerektirmektedir. Bürokratların güç kaynaklarından olan bilgiyi kendi tekellerine almaları, postbürokratik örgüt modeli ile uyuşmamaktadır (Ateş, 2003:67). Postbürokratik örgüt yapıları sayesinde bürokrasinin bilgiye dayalı gücü karşısında siyasetçiler önemli bir avantaj kazanmaktadır.

Siyasi liderlerin bürokratik gücü kontrol edebilmelerinde, kendi personelinin ve bağımsız bilgi kaynaklarının geliştirmesi son derece önemlidir. Bu durum, bilgi üzerindeki bürokratik önyargının kaldırılmasını sağlayacaktır. Bürokrasi karşısında alternatif gayri resmi danışman atanması ya da kurumsallaşmış yapılar oluşturulması, bürokrasinin karşı politika başlatmasının önüne geçilmesinde de katkı sağlamaktadır (Peters, 2001:247).

Stratejik yönetim, özel sektör kaynaklı olmakla birlikte kamu sektörü ve kar amacı gütmeyen organizasyonları da içine alan, geleceğe yönelik amaç ve hedeflerin belirlenmesi ve bu hedeflere ulaşmada izlenecek yolları ortaya koymayı amaçlayan bir yönetim tekniğidir (Aktan, 2008: 5). Stratejik planlama ise stratejik yönetimin bir fonksiyonu olup, örgütlerde amaçları gerçekleştirebilmek için başarılması gereken faaliyetlerin örgüt yöneticilerinin istekleri ve öngörüleri doğrultusunda belirlenmesi sürecidir (Tortop vd., 2007: 306-307). Stratejik yönetim, kamu sektörü ve kar amacı gütmeyen örgütlerde de stratejik yönetime geçiş çabalarına yöneltilen eleştirilere rağmen geniş bir kabul görmektedir (Wiseman, 1993: 145).

Kamu kesimi bakımından stratejik planlama; plan-program-bütçe ilişkisinin güçlendirilmesine yardımcı olacağı gibi etkin bir yönetim ve harcama sisteminin kurulmasına da katkı sağlamaktır. Stratejik planlamanın kamu kuruluşlarında, orta ve uzun vadeli hedef belirleme ve bu hedeflere ulaşma yönündeki çabaları arttırması, hizmet kalitesini sürekli yükseltmesi, performans göstergeleri oluşturarak faaliyetlerin, etkinlik, yerindelik, şeffaflık ve hesap verme sorumluluğu ilkeleri doğrultusunda şekillendirmesi, denetim ve izleme faaliyetlerini kolaylaştırması ve katılımcı yönetimi (yönetişimi) geliştirmesi beklenmektedir (Yılmaz, 2003:78-79). Bürokrasinin ihtiyacı olan finansal kaynakları, personel ve diğer araç gereçler, stratejik plan doğrultusunda hazırlanan performans programları aracılığı ile belirlendiği için stratejik amaç ve hedefle uyumlu olmayan ve performans hedeflerine dahil edilmeyen taleplerin karşılanmasını olanaksız hale getirmektedir. Stratejik planlama, kamu kesiminde karar verme süreçlerini değiştirerek bürokratik yönetim şeklini işletmeci bir anlayışta yeniden dizayn etmektedir (Övgün, 2010: 100-101). Çünkü parlamentoların ihtiyacı olan bilgiler, şeffaflık ilkesi gereği stratejik planlar aracılığıyla sağlanmaktadır. Hesap verebilirlik ilkesinin bir gereği olan denetime ait bilgiler ise kamu politikalarının uygulama sonuçlarını gösteren faaliyet raporlarından elde edilmektedir (Bağlı, 2011:39). Şeffaflık, bürokrasiye hem siyaset kurumu, hem de vatandaş karşısında güç kazandıran gizlilik ve resmi sır kavramlarının karşıtı olduğu için bürokratik gücün azaltılmasında önemi büyüktür. Ancak sadece siyaset kurumunun kontrole yönelik çabaları yeterli değildir. Bunun için 1990’lardan itibaren karar alma süreçlerine yeni paydaşların dahil edilmesine yönelik çabalar görülmektedir.

Bu kapsamda müdahaleci devletten düzenleyici devlete geçilmesi ile birlikte piyasaları düzenlemekle görevli yapılarda yönetişim aracılığıyla yeni aktörler etkili olmaya başlamıştır. Devletin toplumsal yaşama müdahalesindeki azalmanın, bürokrasinin toplumsal gücünü de azaltacağı düşünülmüştür. Düzenleyici kurullarda iktidarın özel kesim ve sivil toplum örgütleri ile paylaşılması bürokrasinin karar süreçlerindeki belirleyici gücünü sınırlandırmıştır. Bununla birlikte devlette, dikey hiyerarşik örgütlenmeden yatay örgütlenmeye geçilmesi, karar almada emir komuta yerine esnek karar alma süreçlerini ortaya çıkarmıştır. Bakanlık tipi örgütlenmeden kurul tipi özerk örgütlenmeye geçilmesi bürokraside bu esnekliği sağlayacak kurumsal dönüşümün çerçevesini oluşturmuştur (Arslan, 2012:237- 238).

Bürokrasiyi azaltma çabaları kapsamında siyasi liderler vatandaşları kamu hizmetlerinin kollektif tüketicileri ve bireysel müşterileri olarak yeniden tanımlamaya çalışmışlardır. Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasındaki amaç, vatandaşların seçme şansını artırmaktır. Böylece çok sayıda alanda kamu hizmeti sunucuları, hem kendi aralarında, (okul, hastane gibi konularda), hem de kendileri ile özel sektör arasında (ihaleler ve sözleşmelerde olduğu gibi) rekabet rejimi ile yüz yüze gelmişlerdir. Siyasi liderler, kamu bürokrasisinin oluşturduğu düzen karşısında bireysel müşteri ve kollektif tüketiciler yoluyla, sendikalar ve çeşitli örgütlü çıkar grupları arasındaki bağları kırmak istemişlerdir (Aucoin, 1996:646). Böylece, kırılan bağların yerine karar alma süreçlerine sivil toplum kuruluşları ve özel sektör, dahil edilerek bürokratik güç azaltılmaya çalışılmıştır.

Günümüzde yönetim ve denetim konularında ekonomik ölçütlerin ve sonuçların ön plana çıkması, piyasa odaklı denetim yaklaşımlarını ortaya çıkarmıştır. Her ne kadar Mises’in (2010:73) belirttiği gibi, bürokrasinin, hizmetlerin iktisadi hesaba göre değerlendirilmediği bir idare olduğu düşünülse de kamu hizmetlerinin rekabete açılması, etkinlik, verimlilik, ekonomiklik ve kaliteyi sağlamanın en iyi yolları arasında gösterilmektedir (Al, 2007:48-49). Sürekli artan hizmet talebi karşısında kaynakların sınırlılığı yönetimin hesap verebilirliği yönündeki taleplere de cevap aranmasını zorunlu kılmaktadır. Hesap verebilirliği sağlamada en etkili yollardan biri de performans ve sonuç odaklı yönetim ve buna dayalı denetimdir. Performans denetimi ile girdi ve süreçlere göre yapılan geleneksel denetim anlayışının yerini, amaçlar ve sonuçlara ne düzeyde ulaşıldığını esas alan bir denetim anlayışı almaktadır. Ayrıca, geleneksel memur güvencesi aşındırılarak, özel sektör personel yönetimi anlayışı doğrultusundan esnek ve iş garantisi olmayan performansa dayalı sözleşmeli personel istihdamı özendirilmektedir (Al, 2007:50-53). Böylece, bürokrasinin siyaset kurumlarına olan bağlılığı arttırılmakta ve kamu hizmetlerinin sunumu vatandaş odaklı hale getirilmektedir.

Siyaset karşısında bürokrasiyi kontrol altına alma yollarından biri de, ABD, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerde uygulanan, üst düzey bürokrasinin hükümetle birlikte değişmesini öngören kamu hizmetlerinin siyasallaştırılmasıdır (Heywood, 2012a: 470). Bu yolla bürokratlar siyasetçilere bağımlı hale getirilmektedir. Günümüzde, karşı bürokrasiler oluşturma yani siyasi danışman, dışarıdan birilerinin istihdamı ya da düşünce kuruluşları şeklindeki yapılar hızla yaygınlaşmaktadır (Heywood, 2012a: 471- 472). Bakanların kişisel danışmanları gibi görev yapan bu kimseler ülkemizde de bakan yardımcısı, danışman vb. kadrolarda istihdam edilmeye başlanmıştır.