Son zamanlarda beni son derece meşgul eden bir düşünce var. Bir dileğim olsaydı ne olurdu?

Kendi kendime bir zamanlar şöyle söylemiştim: yaşam amacın uğruna ölümü göze alamıyorsan, o zaman yaşantının da bir değeri olmayacaktır. Yani yaşam amacın senin için o denli önemli olmalıdır ki, onun uğruna ölümü göze alabilesin. Böyle düşündüğüm sıralar henüz çok gençtim. Hatta çocuk sayılırdım. Bugün bile bu düşüncemde herhangi bir değişiklik yoktur.

Ne berbat bir döneme denk geldik. Her şey çığrından çıkmış. Farkındasınız, acı çekiyorsunuz ama elinizden hiç bir şey gelmiyor. İnsanlar ölüyor, bazıları hayatı çok sevdiği için, hiç ölmeyecek gibi yaşadığı için ölümü bu hayattaki en kötü şey sanıyor. Gerçek nedir? Sarsıcı gerçek ölümün çok kötü bir şey olmadığı asıl kötü olan seni anlamayan, anlamaya çaba bile göstermeyen insanlar ile bir ömür yaşamak zorunda olmak. İşte gerçekten kötü olan ve insanı ölümü özleyen bir varlık hâline getiren sarsıcı gerçek.

Bundan otuz iki yıl önce bir çocuk dünyaya geldi. Annemin anlattığına göre elmalar çiçek açarken doğmuşum. Annem aynı zamanda başka birşey daha söyledi, yanlışlıkla olmuşum. O yüzden midir nedir, pek sevilmeyişim. Önceleri hiç var olmamış gibi yok olmayı diledim. Sonra fark ettim ki insanın isteklerini yaşadıkları zorluklar şekillendiriyor. Mesela evi olmayan sürekli ev değiştiren bir kiracı iseniz keşke kendi evim olsaydı diyorsunuz. Ya da sürekli, yaz kış demeden işe toplu taşıma aracı ile gidip gelen biri iseniz o zaman kendi aracınız olsun istiyorsunuz. Peki insanı sürekli belli bir kalıba hapseden bu istekler kaç kişi tarafından talep ediliyor. Ya da şöyle sorayım insan yaşarken onun isteklerinin bir sınırı olacak mı? Bu yaşamda zorluklar son bulur mu ki, istekler son bulsun. Bu yüzden ben, insan kendini, kendi istekleri ile sınırlamamalı diye düşünmeye başladım.

Örneğin; televizyonda aptal bir dizi izliyorsanız, esas kız sevgilisinden ayrılmasın diye bir dileğiniz olabilir. Başka bir örnek daha verelim. Bir oyun oynuyorsunuz ve bu sırada istediğiniz bu oyunu kazanmak doğal olarak. Halbuki öyle zamanlar var ki Allâh-u Teâlâ bu zamanlarda edilen duayı geri çevirmez, kabul eder. İşte biz o sırada, diziyi izliyor veya oyun oynuyor olabiliriz. Halbuki müslüman boş işler ile vakit geçirmemelidir. Sürekli isteği ne ise onun için çaba göstermelidir. Bu isteklerinde nihai amacı Allâh-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak olmalıdır. Bir kişi ancak bu şekilde davranırsa bu dünyada ve ahiret hayatında rahata erer. Huzur bulur.

Elbette insan kendi içinde bir şeyler isteyecek fakat bunun yanında aynı istek bir başka müslüman kardeşi içinde olmayınca bu bencilce bir istek olur. Dualarımda artık sadece kendim için istekte bulunmuyor, müslümanların da huzurunu ve mutluluğunu istiyorum. Böylesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum.