Kovuşturma evresi iddianamenin kabulünden hükmün kesinleşmesine kadar geçen evredir. Suç şüphesi altında olan kişinin soruşturma evresinde aldığı sıfat “şüpheli” iken, hakkında atılı bir suçu işlediği iddiası ile yargılanan kimsenin sıfatı ise “sanık” olarak isimlendirilmiştir. Adil bir yargılanma hem insan haklarının bir gereği hem de Anayasa’nın soruşturma ve kovuşturma mercilerine yüklediği bir ödevdir. Yeni ceza muhakemesi sistemine göre sanık ya da şüpheli ile işbirliği yapmak esastır. Bu nedenle yargılama makamlarının düşmanvari bir yaklaşım takınmaması, insan haklarına riayet ederek sanığın haklarına saygılı olması gerekir.

1- Savunma Hakkı

Savunma suç işlediği iddia edilen kişinin yargılama makamları önünde; üzerine atılı suçu işlemediği ya da daha az ceza alması gerektiğini ileri sürerek kendisi lehine yaptığı beyanlardır. Anayasanın 36. Maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetine göre, savunma hakkı devredilemez ve vazgeçilemez olan haklardandır. Nitekim hukuk genel kurallarında olduğu üzere savunma kutsaldır. Gerçekten suçlu olmayan bir kimsenin hapishaneye girmesi yerine hukuk uygulayıcılarının suçlu kişilerin dışarıda olmasını yeğlemesi gerekir. Bu nedenle savunma, ceza muhakemesindeki üçlü sacayağından bir ayağı temsil eder. Şüpheli veya sanığın savunma hakkının kısıtlanmaması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6’nın açık ihlali niteliğindedir. Savunma hakkı o kadar kutsaldır ki ceza muhakemesi sistemindeki diğer tüm haklar savunma hakkı için vardır ve onun etrafında biçimlenir. Dolayısıyla savunma hakkı olmaksızın diğer haklar da yoktur.

Savunma hakkının bir gereği olarak sanığa kendisini savunabilmesi ve gerekli delilleri getirebilmesi için uygun bir süre verilmesi gerekir. Bu sürenin hakkaniyetli ve adeta sanığın işlerini yokuşa süren, onun sistemden dışlanması için çaba niteliğinde olmaması gerekir.

Türk ceza yargılamasında, sanığın sorgusunun mahkemece yapılmaksızın mahkumiyet kararı verilmesi mümkün değildir. Savunma hakkının en sert görünümü hukukumuzdaki bu uygulamadır. Ancak elbette sanığın yokluğunda yapılabilen duruşmalar doktrinde savunma hakkının ihlali niteliğinde olup olmadığı şeklinde tartışmalara da yol açmaktadır.

Savunma hakkı bağlamında doğrudan doğruya bağlantılı olan bazı haklar vardır:

A- Hakkındaki Suçlamaları Öğrenme Hakkı

Etkin bir savunmanın yapılabilmesi için kişinin üzerine atılı olan suçlamaları öğrenmesi gerekir. Bu durum soruşturma evresinde de kanun koyucunun uygulayıcılara yüklediği bir ödevdir. Sanık veya şüpheliye üzerine atılı olan suçların anlatılması gerekir. Kanun koyucu CMK m.137’yi düzenlerken “anlatılır” ibaresini bilinçli olarak kullanmıştır. Yani üstün körü yalan yanlış ve eksik bilgilerin verilmesini değil gerekirse soruşturmanın ne aşamada olduğunun, özellikle aleyhine olan delillerin gösterilmesi gerektiğini ve suçun işlenişi hakkında nerede, ne zaman, nasıl gibi detayların verilmesi gerektiğini vurgulamak istemiştir. Bu anlatımın teknik ve anlaşılmaz şekilde değil sanığın veya şüphelinin anlama kabiliyetine uygun şekilde yapılması gerekir. Yani kişinin ne ile suçlandığını gerçekten idrak edebilmesi gerekir.

B- Müdafiden Yararlanma Hakkı

Hukukumuzda genel olarak zorunlu avukatlık modeli benimsenmemiştir. Dolayısıyla kişi yargılama esnasında savunmasını bizatihi kendisi yapabileceği gibi müdafi yardımı ile de yapılması mümkündür. Kişinin kendisinin seçtiği bir müdafiden yararlanması mümkün olmakla birlikte dilerse barodan bir müdafinin tayin edilmesi de mümkündür. Maddi durumu yeterli olmayan şüpheli veya sanıkların adli yardımdan da yararlanabilmektedir.

Kural ihtiyari avukatlık modeli de olsa kanun koyucu bazı suçların mahiyeti itibariyle zorunlu olarak müdafi tayin edilmesi gerektiğini düzenlenmiştir. Buna göre şüpheli veya sanığın; çocuk olması, sağır veya dilsiz olması, üzerine atılı suçun alt sınırının 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektirecek nitelikte olması hallerinde baro tarafından müdafi görevlendirilir.

C- Susma Hakkı

Sanık veya şüpheli kendisine sorulan soruların hiçbirine yanıt vermek zorunda değildir. Soruşturma makamları önünde susabileceği gibi yargılama makamları önünde de dilerse konuşabilir dilerse de susmaya devam edebilir. Sanığın veya şüphelinin susması cezanın takdiri bakımından muhakkak suretle etkili olmamalıdır. Çünkü bir kimsenin sustuklarından bir şey çıkarılması hukuka uygun değildir. Nitekim kişinin susmasının cezanın takdirinde etkisinin olduğunun düşünülmesi dolaylı olarak kendisine tanınan bir hakkın uygulanmasının engellenmesi niteliğindedir. Örtülü bir engelleme söz konusu olur. Bu nedenle susma hakkının kullanılması hiçbir suretle isnadın doğruluğu veya yanlışlığı hakkında bir kanaat uyandırmamalıdır.

Sanığın niçin sustuğunun hiçbir önemi yoktur. Sanık tamamen kişisel nedenlerle susuyor olabileceği gibi bambaşka nedenler nedeniyle de susuyor olabilir. Sanığın niçin sustuğunun da cezanın niceliği bakımından bir ölçüt olarak kullanılmaması gerekir.

Anayasa m.38 gereği kişi kendisi veya yakınlarını suçlamaya zorlanamaz. Bu nedenle susma hakkının bir sınırı yoktur. Ancak sanığın ceza muhakemesi sırasında elbette katlanmak zorunda olduğu yükümlülükler de vardır. Örneğin şüpheli veya sanıktan kan alınması gibi.

D- Meramını Anlatabilme Hakkı

Sanık yargılama sırasında kendisi lehine olan delillerin toplatılmasını talep edebilir. Kendisi lehine olan hususları öne sürebilir. Savunma hakkının en önemli uzantısı savunmanın dokunulmazlığıdır. Kişi iftira niteliğine ulaşmamak koşuluyla başkaları hakkında isnatlarda bulunabilir ve bu isnatları bakımından yargılanamaz.

E- Tanık Dinleme ve Soru Sorma Hakkı

Her sanığın kendi tanıklarının dinlenilmesini talep etme hakkı vardır. Suçun sübutu bakımından özellik arz eden hallerde sanığın tanıklarının dinlenmesi zorunludur.

F- Tercümandan Yararlanma Hakkı

Duruşma sırasında konuşulan dili anlamayan sanığın ücretsiz olarak bir tercümandan yararlandırılma hakkı vardır. Bu hak doğrudan doğruyalık ilkesi ile uzantılıdır. Kişinin savunma yapabilmesi ve isnat edilen suçu öğrenebilmesinin ilk koşulu onu önce anlamasıdır.

G- Dosyayı İnceleme ve Örnek Alma Hakkı

Soruşturma evresine kural olarak gizlilik esastır. Çünkü masumiyet karinesi gereği hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı bulunana kadar herkes masumdur. Kişinin toplum önündeki itibarının zedelenmemesi adına soruşturma evresi gizlilik ile yönetilir. Ancak bu gizlilik 3. Kişilere olup şüpheliye yöneltilmesi mümkün değildir. Aksi hal savunma hakkının ihlalidir. Bu nedenle soruşturma evresinde şüpheli kovuşturma evresinde de sanık dosyayı inceleme ve örnek alma haklarına sahiptir. Her ne kadar yargılamanın kovuşturma evresinde aleni olması ilke olarak kabul edilse da bazı durumlarda sanığın veya mağdurun menfaati bakımından yargılamanın kapalı yapılmasına karar verilebilir. Ancak bu kapalılık yine 3. Kişilere olup yargılamanın esas süjelerine uygulanması mümkün değildir.

H- Delillerin Toplanmasını İsteme Hakkı

Sanığın lehine olan delillerin toplanmasını talep etme hakkı vardır. Nitekim iddianame hazırlanırken kanun koyucu Cumhuriyet savcılarına bir sorumluluk yüklemiş ve iddianamede şüphelinin lehine ve aleyhine olan hususların da gösterilmesi gerektiğini düzenlemiştir. Dolayısıyla sanığın veya şüphelinin sahip olduğu bu hak soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde de mahkemenin bir yükümlülüğüdür.

I- Duruşmada Hazır Bulunma Hakkı

Kural olarak sanığın sorgusu yapılmaksızın hakkında mahkumiyet kararı verilemez. Bu nedenle duruşmada hazır bulunma sanık için bir haktır. Ancak aynı zamanda bu hak kimi zaman sanık için bir yükümlülük olarak da düşünebilir. Hukukumuzda sanığın yokluğu halleri gibi bazı hallerde sanığın yokluğunda duruşma yapılabilmesinin önü açılmıştır.

Sanığın duruşmada hazır bulunması çelişme prensibi gereğince de önemlidir. Buna göre sanık isnat edilen suçlamaları özgür olarak hür iradesi ile değerlendirebilmeli ve sorular sorabilmelidir. Bu nedenle duruşmanın üç ayağından birisi olan sanığın da sözlülük ve doğrudan doğruyalık ilkesi uyarınca duruşmada hazır bulunması gerekir.

2- Adil Yargılanma Hakkı

Adil yargılanma hakkı AİHS m.6’da düzenlenen en önemli haklardan birisidir. Sanık bağımsız ve tarafsız, yasayla kurulmuş olan mahkemeler önünde hakkaniyete uygun olarak yargılanma hakkına sahiptir. Adil yargılanma hakkı ile tabi hakim ilkesi benimsenmiştir. Adil yargılanma hakkı bir torba hak niteliğinde olup ceza muhakemesinin üzerine kurulu olan mihenk taşlarından birisidir. Adil yargılanma hakkı silahların eşitliği ilkesinin bir uzantısı niteliğindedir. Adil yargılanma hakkı makul sürede yargılanmayı de içerisinde barındırır. Makul sürede yargılanma hakkı, yargılamanın uzun yıllar boyunca sürüncemede kalmaması adına getirilmiş bir haktır. Uzun yıllar sürüncemede kalan bir yargılama sanığın sürekli diken üzerinde durması anlamına gelir. Sanığın bir türlü aklanamaması ve lekelenmesi anlamına gelir. Bu nedenle herkes makul bir sürede yargılanmayı talep etme hakkına sahiptir. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince uzun yıllar boyunca yüklü tazminatlar ödemeye mahkum bırakılmıştır. Bu nedenle yargının bilhassa üzerinde durması gereken bir konudur.

Her ne kadar kovuşturma evresine özgü bir hak gibi görünse de Cumhuriyet savcılarının da Budapeşte Etik Kuralları gereğince uyması gereken haklardan birisidir.

3- Hakim Önüne Çıkma Hakkı

Bu hak Habeus Corpus’tan kalma, eski dönemde Avrupa’da yaşanan kanlı çatışmaların ve insan hakları ihlallerinin önüne geçilmesi adına getirilmiş bir haktır. Günümüzde kulaklara garip gelse de sanığın hakim tarafından yargılanmasını talep edebilmesi en temel hukuk kurallarından birisidir.

4- Haklarını Öğrenme Hakkı

Sanık veya şüpheli sahip olduğu hakları öğrenme hakkına sahiptir. Şüpheli için bu süreç en geç sorgusunun yapılmadan önce olmalıdır. Sorgudan önce bilhassa şüphelinin susma hakkının varlığını bilmesi gerekir.

5- Yakınlarına Haber Verilmesini İsteme Hakkı

İnsaniyet gereği getirilmiş bulunan bir hak olup, özellikle tutuklanan kişiler için yakınlarından birisine haber verilmesinin istenmesi hayatın olağan akışı içerisinde vazgeçilemez nitelikte haklardan birisidir.

6- Lekelenmeme Hakkı

Masumiyet karinesi gereği hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı olmayan bir kimse suçlu değildir. Kişinin Anayasa gereği suçlu sayılması için hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararının bulunması gerekir. Dikkat edilmesi gereken nokta soruşturmanın veya kovuşturmanın başlamış olması yeterli görülmemektedir. Kişinin suçlu sayılması için kovuşturmanın da sonuna gelinip bir karar verilmesi ardından da bu kararın kesinleşmiş gerekir. Aksi halde masumiyet karinesi ihlal edilmiş olur. Bu husus toplum yaşamında çok önemlidir. Çünkü gerçekten masum olan bir kimsenin hakkında bir suç isnat edilmiş olması ve bu suç hakkında mahkumiyet kararı kesinleşmeksizin adeta suçlu gibi işlem görmesi kişinin kovuşturma bitmiş olsa bile toplum yaşamından dışlanması anlamına gelir. Özellikle öyle bazı suçlar vardır ki kişinin bu suçtan yargılanması bile yakın çevresinde infial yaratabilir. Bu nedenle hukuk uygulayıcılarının, kolluğun en çok dikkat etmesi gereken ilkelerin başında şüphesiz lekenmeme hakkı gelir. Kişinin toplumdaki statüsünün zedelenmemesi, hayatına devam edebilmesi için lekelenmeme hakkı ve masumiyet karinesi çok kutsaldır. İhlali ise ne yazık ki şüpheli veya sanık nezdinde geri dönülemez sonuçlar yaratabilmektedir.