“Kişisel bloglar anlaşılmak isteyen insanın sessiz çığlığıdır.”

Kişisel bloglar tek bir yazarın kendi ilgi alanları üzerine kaleme aldığı internet günlükleridir.

Kişisel blog yazarı olmak uzmanlık gerektiren konularda yazmaktan kolay olduğu için herkes tarafından tercih edilebilir. Bu kişi altmış yaşında bir emekli olabileceği gibi okumayı, yazmayı yeni öğrenmiş bir afacan da olabilir. Günlük gibi düşünün. Eskiden günlükler vardı, onların yerini bloglar aldı. Şimdi ise blogların yerini sosyal ağlar alıyor.

Sosyal ağlar dünyada pek çok şeyi değiştirdiği gibi insanların kendilerini ifade etme şekillerini de derinden etkiledi. Artık sesimizi etrafımızdaki bir kaç kişiden başkaları da duyabilir. Bir şehrin hatta ülkenin nüfusundan daha fazla insan. Zaten blog yazmaktaki amaç duygu ve düşüncelerimizi başka insanlarla paylaşmak değil miydi? Sosyal ağlar bunu daha hızlı ve daha geniş kitlelere ulaşabileceğiniz şekilde yapmanıza olanak sağlıyor. Bu da kişisel blogların pabucunun dama atılmasına neden oldu. Yani neden bir blog açıp yok domain, yok hosting uğraşasın ki bunların hepsi emek ve zaman isteyen şeyler ve yaptığınız her şey saçma bir hata yüzünden çöpe de gidebiliyor. Üstelik herkesin geçim sıkıntısı çektiği şu günlerde bir de bunlar için para ödemeniz gerekebiliyor. Özellikle blog yazarak para kazanmak gibi bir fikre sahipseniz. Daha sonra daha iyi tema ya da başka özellikler isterseniz kendinizi bir bataklıkta batıyor ve sürekli dibe çekiliyor gibi hissedebilirsiniz.

Blog takipçisi kazanmakta ayrı bir mevzu. Sosyal ağlar bu kadar popüler olmadan önce insanlar blog açıyor karşılıklı takipleşmeler oluyordu. Fakat günümüzde insanlar YouTube ve Facebook gibi platformların dışında fazla vakit geçirmiyorlar. Bu ortamlarda sosyalleşiyor, birbirleri ile buralarda etkileşime giriyorlar. Haber siteleri bile ziyaretçi çekmek için sosyal ağları aktif olarak kullanmak mecburiyetindeler. İnsanlar sadece bir bilgiye ihtiyaçları olduğunda sosyal ağların dışına çıkıp arama motorlarını, diğer siteleri ancak o zaman kullanıyorlar. Bilgi konusunda ise artık paylaşılacak pek fazla bir şey kalmadı gibi. Çünkü haber siteleri her alana el atmış durumda rüya tabirlerinden, kim kimdir’e kadar. Yani demek istediğim gerçekten orjinal bir fikriniz yoksa ya da alanında tanınmış bir kimse değilseniz ve üzerine vakit ayıracak kadar boş zamanınız yoksa blog açma işi size göre değil. Tüm bunlar var ve yazma konusunda özel bir yeteneğe de sahip olduğunuzu düşünüyorsanız hiç durmayın ama öncesinde bunun geçici bir heves olmadığına emin olun.

Önceki paragrafta bir sorunun yanıtını vermiş oluyorum. Neden blog yazıyorum? Çünkü benim için bu geçici bir heves değil. Günlük hayatta diğer insanlarla iletişim kurmakta sıkıntı yaşıyorum ve hiç tanımadığım insanların blog yazılarımı okumaları hoşuma gidiyor. Üstelik işsiz güçsüz bir serseri olduğum içinde bu işe ayıracak epey vaktim oluyor. Şurası da açık gerçek; yaşım ilerledikçe yaratıcı düşünme yeteneğim gitgide azalıyor, artık aklıma eskisi kadar yeni fikirler gelmiyor. Bu da beni üzüyor ve farkındayım, yazdığım yazılar da git gide seyrekleşiyor.

Kişisel blog mu, sosyal ağ mı? Benim için bu sorunun yanıtı belli. Sizin için belli mi?

Hoşçakalın!