Sevgili halkım,

Bugün size, gözümüzün önünde yaşanan ama çoğu zaman görmekten kaçındığımız gerçeklerden bahsedeceğim. Sözlerim belki sert, belki rahatsız edici olacak ama bilin ki doğrular, çoğu zaman huzur vermez. Bizler, yıllardır bir yanılsamanın içinde yaşıyoruz. Bizlere sunulan sözler, bir illüzyondan ibaret; süslü vaatler, içi boş hayallerin yansıması. Ekmeğimizden çalıyorlar, özgürlüğümüzden, geleceğimizden.

Bugün bize “refah” dedikleri, aslında susturulmuş bir vicdanın, satın alınmış bir iradenin maskesidir. Kalkınma adı altında çöküşü, özgürlük adı altında zincirlenmeyi yaşıyoruz. Bu düzen, yalnızca birkaç kişinin zenginliğini korumak için milyonları köleleştiriyor. Biz, kendi ellerimizle bu düzeni besliyor, bizi zincirleyenlere boyun eğiyoruz.

Ama asıl trajedi burada değil. Asıl trajedi, bu durumu kabullenmiş olmamızdır. Huzursuzluklarımızı, içimizdeki öfkeyi ve adaletsizliğe olan isyanı bastırıp, rahatımız bozulmasın diye susuyoruz. Korkuyoruz, çünkü biliyoruz ki bu düzenin gerçek yüzünü görmek, bizi yalnızca gerçeklerle değil, sorumluluklarımızla da yüzleştirecek.

Bir çığlık atmak, bir karşı duruş sergilemek yerine, boyun eğmeyi seçiyoruz. Oysa, gerçek değişim, sessiz kalmakla değil, sesimizi yükseltmekle gelir. Adaleti aramak, hakkımızı savunmakla gelir. Unutmayın, sustuğunuz her gün, onların gücünü artırıyor. Sesinizden, duruşunuzdan, haklı öfkenizden korkuyorlar. Bu korku, onların en büyük zayıflığıdır.

Artık uyanma vaktidir! Susarak, bekleyerek hiçbir şey değişmeyecek. Hak, suskun kalanın değil, sesini yükseltenindir. Sizden tek istediğim, gözlerinizi açın ve görün; sesinizi duyurun ve haykırın. Çünkü değişim, yalnızca korkusuzca doğruları söylemekle mümkündür.

Unutmayın, asıl tehlike hükümetin yanlış kararlarında değil, bizim sessizliğimizde yatıyor. Bugün, bir adım atmazsak, yarın adım atacak bir yer bulamayacağız. Sessizliğin zincirlerini kırın, çünkü tarih, suskunları değil, konuşanları hatırlayacak.

Halkın sesi, en güçlü silahımızdır. Gelin, bu sesi susturulamaz kılalım!