Sürekli değişen ihtiyaçlar ve istekler, esnek ve dinamik bir üretim işleyişini gerekli kılmaktadır. Bu da optimum üretim ölçeği küçültülmüş, yönetim ve denetim işlevleri etkinleştirilmiş, pazara uyum yetenekleri arttırılmış küçük ve orta büyüklükteki işletmelerle mümkün olabilmektedir. Özellikle son 10 yılda Japonya ve ABD gibi nispeten geniş bir küçük işyeri sektörüne sahip olan ülkelerde, örneğin İngiltere gibi küçük işyeri sektörünün daha sınırlı olduğu ülkelere nazaran daha hızlı büyüme görülmesi de bunun kanıtı olmakta.

Girişimcilikle ilgili çevreyi öne çıkaran yaklaşımlar girişimcilerin ortaya çıkmasında piyasa mekanizmaları ve devlet politikalarının etkili olduğunu vurgulamıştır. Gelişmiş ülkelerde piyasa mekanizmaları girişimcilerin ortaya çıkışında etkili olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde, girişimciliğin gelişmesi devlet politikalarının belirlediği ekonomik güdülere bağlıdır. Örneğin, 2. Dünya Savaşından sonra Japonya’da başlayan hızlı ekonomik kalkınma hareketinin motor gücünü KOBİ’ler oluşturmuşlardır. 1970’li yıllardaki kriz sonrasında yapılan bilimsel çalışmalarda ABD’nin krizden en az düzeyde etkilendiği görülmüştür. Bu durum 1960’lı yılların sonuna kadar devam eden büyük şirketler kurma eğiliminin, bu yıllardan sonra küçük işletme sayılarındaki artışla yer değiştirmesine sebep olmuştur. ABD’nin krizden daha az etkilenmesinde ticaret ve sanayide küçük ve orta büyüklükteki işletmelere verilen önemin büyük etkisi olduğu belirtilmektedir. 1988 yılından itibaren ABD’deki büyük ölçekli firmaların yaklaşık üçte bire varan oranda küçüldüğü görülmüştür.

Gelişmiş ülkelerde girişimciliği yaygınlaştıran koşullar girişimciyi ve girişimi doğrudan etkilediklerinden önemli unsurlardır. Ancak girişimciliği yaratan bu koşulların belirlenmesi ve ölçülmesi oldukça zordur.

Gelişmiş Ülkelerde Girişimciliği Yaratan Koşullar

Girişimciliği etkileyen koşullar her ülke için farklılıklar gösterebilmektedir. Bir ülkede baskın olan bir koşul diğer ülkelerde ekonomik, sosyal ve kültürel koşulların farklılığı nedeniyle daha az etkin olabilmektedir. Bu nedenle genelleştirme yapmak tam olarak mümkün olmasa da temel koşulların etkileri önemlidir. Gelişmiş ülkeler için girişimciliği yaratan koşullar, genel ulusal koşullar ve girişimciliği etkileyen koşullar olarak iki ana başlıkta toplanabilmektedir. Girişimciliği doğrudan etkileyen koşullar ise finansal koşullar, ticari ve hukuki altyapı, eğitim, fiziksel altyapıya erişim, devlet politikaları ve programları olarak ele alınabilmektedir. Bu kapsamda gelişmiş ülkelerde girişimciliği yaratan genel ulusal koşullar aşağıdaki biçimde değerlendirilebilir:

Gelişmiş ülkelerin makroekonomik koşulları: Gelişmiş ülkelerdeki sektörlerin dağılımı önem kazanmaktadır. Özellikle sanayi sektörünün ve bilgiye dayalı sektörlerin girişimciliğin niteliğini etkilediği bilinmektedir. İş gücünün nitelikleri ve istihdam oranı girişimciliği yaratmada büyük öneme sahiptir. Makroekonomik açıdan GSMH ve GSYİH büyüklüklerinin ve kişi başına düşen miktarları da girişimciliğe ayrılabilecek kaynaklar açısından önem taşımaktadır.

Gelişmiş ülkelerin para politikaları: Girişimciler açısından para politikasının ve kur politikasının seyri, paranın değerinin değişmemesi yatırım açısından önemlidir. Bu kapsamda istikrarlı bir ortamın varlığı girişimciler açısından güven ortamı sağlamaktadır.

Gelişmiş ülkelerin vergi yapıları: Uygulanan ve tabi olunabilecek her tür verginin girişimciliği etkileme gücü yüksektir. Özellikle yatırımcıların haklarını koruyan kanunların ve işletme biçimlerini düzenleyen kanunların girişimciliği destekler nitelikte olması önemlidir.

Gelişmiş ülkelerin sosyal ve kültürel yapıları: Gelişmiş ülkelerde girişimciliğin ortaya çıkışını ve gelişmesini yaratan en önemli koşullarından biri bu ülkelerin piyasa ekonomisi olgusunu benimsemeleridir. Gelişmiş ülkelerde insanlar ekonomik kararların devlet ve özel çıkar çevreleri tarafından değil, milyonlarca bağımsız alıcının ve girişimcilerin alışverişleri sonucu oluşması durumunda ekonominin en iyi biçimde işleyeceğine inanmaktadırlar. Serbest piyasanın ekonomik etkinliği teşvik edeceğine olan inancın yanı sıra, politik görüşlerin de özellikle bireysel özgürlük ve çoğulculuk yoluyla ortaya konulabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, diğer ülkeleri de ekonomilerini piyasa ilkelerine daha çok uyumlaştıracak reformlar gerçekleştirmeye zorlamışlardır. Bütün bu düşünce sistemi gelişmiş ülkelerde girişimciliğin gelişmesinde çok önemli bir faktör olarak yerini almıştır. Serbest girişim sistemi, bireysel iş sahipliğini öne çıkarmaktadır. Gelişmiş ülkelerde mal ve hizmetlerin büyük kısmını özel girişimler üretmekte ve toplam ekonomik üretimin büyük kısmı özel kullanım amacıyla bireylere giderken, kalanı devlet ve iş çevreleri tarafından satın alınmaktadır. Bütün bunların sonucunda, gelişmiş ülkelerde girişimcilik çabaları toplumda yaygın olarak kabul görmekte, desteklenmekte ve teşvik edilmektedir. Genel olarak gelişmiş ülke toplumları fırsatları görebilecek ve değerlendirebilecek yeteneği olan, girişimci ruha sahip toplumlar olarak değerlendirilebilir. Gelişmiş toplumlardaki girişimcilik ruhunun temel iticisi risk alma istekliliğini yaratan başarısız olabilme özgürlüğüdür. Bireysel iş sahipliğine verilen bu önem kısmen kişisel özgürlüğe olan inançlardan da kaynaklanmaktadır. Bireyler aşırı devlet gücünden korkmuşlar ve devletin bireyler üzerindeki yetkisini, ekonomik alandaki rolünü de içermek üzere, sınırlamaya çalışmışlardır. Bu, girişimcilik inancı uygulamada tek sahipli işletmeden uluslararası ortaklıklara kadar değişen çeşitli biçimlerde sergilenmiştir. Şüphesiz çok sayıda küçük işletme başarısız olmaktadır. Ancak gelişmiş ülkelerde iş hayatındaki başarısızlık toplumsal küçümseme nedeni sayılmamaktadır. Başarısızlık piyasa güçlerinin nasıl işlediğini sergilemekte ve daha etkin çalışmayı teşvik etmektedir. Çoğu kez başarısızlığın girişimciye bir deneyim dersi oluşturacağı ve onun bir sonraki girişiminde başarı sağlayabileceği düşünülmektedir.

Gelişmiş Ülkelerde Girişimciliği Etkileyen Koşullar

Gelişmiş ülkelerin kalkınma süreçlerinde girişimcilik faktörünün önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu süreçte girişimciliğin kalkınma üzerinde etkili olmasını sağlayan çok sayıda etken bulunmaktadır. Ülkelerin içerisinde bulundukları koşullar girişimciliği ve dolayısıyla da kalkınma süreçlerini etkilemektedir. Gelişmiş ülkelerde girişimciliği etkileyen koşulların en etkili olanları aşağıda değerlendirilmiştir.

Finansal Koşullar

Girişimciler için en önemli girdilerin başında finansman gelmektedir. Finansman kaynakları girişimciler açısından değerlendirildiğinde, bu kaynakların en önemlileri aile bireyleri ya da tanıdıklar, bankalar ve finans kuruluşları, devlet, sermaye piyasaları ve iş ilişkisinde beraber çalışılan işletmeler olarak sıralanabilmektedir.

Finansal koşullar özellikle gelişmiş ülkeler açısından değerlendirildiğinde çeşitli oluşumlarla karşılaşılmaktadır. Örneğin; ABD’de finansal destek sağlamada en önemli kuruluş Küçük Ölçekli İşletmeler İdaresi (Kİİ) olarak görülmektedir. Kİİ üç önemli kredi programına destek vermektedir (Fon Sağlayıcılar, Toplumsal Gelişim Kuruluşları ve Mikro Fon Sağlayıcılar). İdarenin buradaki rolü büyük ölçüde yol göstericilik ve garantörlüktür. Fon sağlayan kuruluşlara bazı riskleri azaltmak şeklinde garanti sağlanmaktadır.

Gelişmiş ülkelerdeki finansal koşullar açısından önemli uygulamalar arasında risk sermayesi finansman yöntemi ve melek yatırımcılar gibi uygulamalar sayılabilir. Örneğin Amerika’da İkinci Dünya Savaşı öncesinde risk sermayesi yatırımları, zengin kişiler, ortak yatırım için biraraya gelen yatırımcılar ve profesyonel yönetici çalıştıran aile işletmeleri tarafından yapılmaktaydı. 1946 yılında modern anlamda risk sermayesi ile kurulan ilk işletme olan American Research and Development (ARD)’nin kurulmasıyla bu tür yatırımlar kurumsal bir nitelik kazanmıştır. Bu tarihe kadar küçük işletmelerin kısa vadeli fon ve işletme sermayesi ihtiyaçları ticari bankalar ve Kİİ tarafından karşılanmakta, ancak uzun dönemli fonlara ve öz kaynağa olan talepler karşılanamamaktaydı. Bu nedenle, Küçük Ölçekli İşletmeler Yatırım Kanunu (Small Business Investment Act) yürürlüğe konmuş ve bu kanun ile Kİİ iznine ve denetimine tabi kâr amacı güden küçük ölçekli özel sektör işletmeleri oluşturulmuştur.

Gelişmiş ülkelerde hızlı sanayileşme sonucu oluşan büyük sermaye birikimi ilerleyen yıllarda gelişmekte olan ülkelere aktarılmıştır. 1950–1990 yılları arasında gelişmiş bazı ülkeler ellerinde biriken fazla sermayeyi daha çok kendi ürünleri için pazar oluşturmak amacıyla ya da politik amaçlarla gelişmekte olan ülkelere kredi, yardım veya bağış olarak kullandırmışlardır. 1950’den sonra gelişmiş ülkeler teknoloji yarışına hız vermiş; bunun sonucunda araştırma geliştirme harcamalarının gayrısafi milli hasılaya oranı artış göstermiş ve böylece faiz karşılığı borç yerine, teknolojiyi gelişmekte olan ülkelere satmışlardır. 1980’li yıllar Risk Sermayesi modeli için üçüncü bir aşama oluşturmuş; uluslararası teknoloji maliyetinin hızla artması nedeniyle gelişmiş ülkeler teknoloji geliştirmeyi kendileri finanse etmek yerine, yeni fikir, buluş veya teknolojilere yatırım yapmayı tercih etmeye başlamışlardır.

Girişimcilerin finansman kaynakları arasında yer alan öz kaynaklar ve dış kaynaklar temel iki seçeneği oluşturmaktadır. Dış kaynaklar arasında banka kredileri gibi kaynaklar gelmektedir. Ancak henüz bunların dışında bir dış kaynak yöntemi daha söz konusudur. Bu kaynak ABD ve Avrupa ülkelerinde hızla gelişen ve melek sermaye olarak da adlandırılmaktadır. Melek yatırımcılar aslında, profesyonel iş geçmişleri olan belirli bir bilgi ve finansal geçmişe sahip kişilerdir. Bu kaynakla işletmelerin kurulmasının teşvik edilmesi ve işe yeni başlayan ve planları gelişme ve yenilikler ile sonuçlanabilecek yenilikçi KOBİ’lere öz sermaye sağlanarak yeni işletmelerin yaşama şanslarının artırılması amaçlanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde bir meslek haline gelen yatırımcılıkta bir işadamı birkaç şirkette büyük hissedar olabildiği gibi, küçük dilimlerle birçok işe daha ortak olabilmektedir. Bu sektörün gelişimindeki en büyük etken melek yatırımcıların ortakları oldukları işlere salt bir yatırım fırsatı olarak değil aynı zamanda tecrübelerini paylaşıp girişimciliğin geliştirilmesi sürecine ortak oldukları projeler olarak bakmalarından kaynaklanmaktadır.

AB’de finansmana erişim açısından bakıldığında, üye devletlerde banka kredilerine bir alternatif olabilecek girişim sermayesi piyasalarının geliştirilmesiyle, büyüme potansiyeli yüksek küçük işletmelerin finansman ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmaktadır. Son yıllarda birçok Avrupa işletmesi, kuruluş ya da gelişme sermayesi için finansman sağlamış olup, bu işletmelerin büyük çoğunluğunu ileri teknoloji ile üretim yapan ve hızlı büyüyen işletmeler oluşturmaktadır. Kamu kuruluşları, özel girişimciler için katalizörlük yapmak ve KOBİ’lere sağlanan güvenceleri artırmak için, mikro kredilerden girişim sermayesine kadar uzanan bir dizi finansal aracı kapsayan KOBİ destek programları geliştirmiştir.

Ticari ve Hukuki Altyapı

Girişimciliğin gelişmesine ortam hazırlayan ticari ve hukuki bir yapının varlığı genel olarak, işletmelere yönelik mevzuatlarda ve çalışma yasalarında yapılan düzenlemelerle sağlanmaktadır. Bunların içerisinde özellikle yeni bir şirket kurmanın önünde bulunan bürokratik işlemlerle ilgili düzenlemeler, şirketlerin işleyişiyle ilgili düzenlemeler, rekabet yasaları, şirketlerin işçi alımları ve işçi çıkarmaları gibi çalışma kurallarını düzenleyen çalışma yasaları, fikri mülkiyet haklarıyla ilgili yasal düzenlemeler yer almaktadır.

Örneğin AB üyesi ülkelerde girişimcilerin işletme düzeyinde karşılaştıkları sorunlara karşı önemli tedbirler alınmaktadır. Kurumsal yapı açısından bakıldığında bir çok üye devlet, idari yükleri azaltmak amacıyla KOBİ’ler için istisnalar oluşturmakta ya da bu işletmeleri destekleyici idari hizmetler sunmaktadır. Örneğin Danimarka, ücretlerle ilgili yeni bir sistem kurmuştur. İşverenler gönüllü ve ücretsiz bir sistem olan Kolay Ödeme Sistemine yazılarak belli bir yere ücretler ve ücretliler hakkında bilgi aktarabilmektedir. Bu bilgiler daha sonra tüm ilgililere dağıtılmaktadır. Kolay Ödeme Sistemi, işletmeleri ilgilendiren tüm resmi formların elektronik ortamda toplandığı (www.indberetning.dk) ile yeni kurulan limited şirketlere on-line kayıt imkânı veren E-idare girişiminin bir parçasıdır. Elektronik imza kullanımıyla, gerçekleştirilen tescil işlemleri hukuken geçerli sayılmaktadır. İdari süreçlerde sanal yardım sağlamak amacıyla Avusturya’da girişimcilere idari prosedürler konusunda özlü bilgiler sağlayan bir web sitesi (www.help-business.gv.at) kurulmuştur. On-line olarak gerçekleştirilebilen tüm süreçlere, tek bir idari araçtan (@mtsweg.online) erişilebilmektedir. Girişimciler, verileri yetkili organlara ulaştıran HELP adlı bir aracı kullanarak belediye vergi beyannamelerini doldurabilmektedir. Web sitesi ayrıca, çalışan kaydından yıllık izinlere kadar çeşitli işletmecilik konularında kapsamlı bilgi sağlamaktadır.

Vergilendirme alanında da, AB üyesi devletlerde bazı destekler söz konusudur. Bazı üye devletlerde gelir vergileri hala yüksek olmakla birlikte, son yıllarda AB’de çalışanların vergi yükünün azaltılmasına yönelik vergi reformları yapılmaktadır. İngiltere’de küçük işletmelere uygulanan kurumlar vergisi düşürülmüş, Ar-Ge faaliyetlerine vergi indirimleri sağlanmış ve kalifiye elemanların ülkede çalışmasını teşvik etmek için vergileri düşük olan şirket hisselerinin çalışanlara verilmesine karar verilmiştir. Örneğin, veraset ve intikal vergileri alanında İspanya’da bir şahıs şirketinin, serbest meslek işletmesinin ya da ortaklığın, ölüm veya bağış sonucu el değiştirmesi halinde, işletmenin on yıl faaliyet göstermesi koşuluyla, vergi matrahından % 95 oranında indirim yapılabilmekte ve hak sahibi, aynı süre boyunca veraset ve intikal vergisinden muaf tutulabilmektedir.

İşletmelerin kapanmasında %15 ile önemli bir paya sahip olan iflasların Avrupa’da her yıl 700.000’e varan sayıda KOBİ’yi etkilemesi ve iflas işlemlerinin 4 ay ila 9 yıl arasında uzun bir sürede tamamlanması Komisyon’un bu konu da önlem alma ihtiyacı duymasına neden olmuştur. Bu kapsamda Komisyon’un üye devletler arasında en iyi örnek değişimlerini kolaylaştırarak ikinci şans politikasına olan desteğine devam etmesi öngörülmektedir. Ayrıca üye devletlerden de, iflas eden girişimcilerin yeni bir başlangıç yapmaları için toplumda onlara karşı olumlu bir izlenimin oluşmasına yönelik kamu bilgilendirme kampanyaları düzenlemeleri bulunmaktadır. Ayrıca hileli iflas durumları hariç iflas işlemlerinin bir sene içerisinde tamamlanmasını sağlayacak gerekli yasal düzenlemeleri yapmaları ve iflas ardından yeniden iş kuranların ilk işini kuranlarla aynı muameleyi görmesini garanti altına almaları konusunda düzenlemeler yapılmaktadır.

Eğitim

Gelişmiş ülkelerde girişimci bir toplumun kurulması herkesi ilgilendirmektedir. Girişimciliğe ve başarısızlığa karşı daha olumlu tutumlar benimsenmesi ön planda tutulmaktadır. Bunun sağlanmasında, bugünün ve geleceğin girişimcilerine destek veren oluşumlara önemli bir rol düşmektedir. Girişimcilik becerileri ve girişimci tutumlar topluma, işletme faaliyetlerine uygulanmalarının getirdiği avantajların ötesinde faydalar sağladığından, girişimcilik AB Konseyi tarafından desteklenmeye değer bulunmuştur. Bu yaklaşımla toplumun girişimciliği teşvik etmek için başarılı girişimcilere değer vermesi ve yüceltmesi, başırısızlığa ise hoşgörüyle yaklaşması temel alınmıştır. Okullar, üniversiteler, yatırımcılar, yerel topluluklar, bölgeler, meslek kuruluşları, iş danışmanları ve medya gibi, bugünün ve geleceğin girişimcilerine destek sağlayan oluşumların girişimciliğe karşı olumlu tutumlarının önemi gelişmiş ülkerde ön planda yer almaktadır. Bu nedenle olumlu tutumları teşvik etmenin bir yolu olarak başarı öykülerini ön plana çıkararak rol modelleri sunmak amaçlanmıştır.

Dünyada girişimcilik eğitimine bakıldığında, ABD’nin ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Girişimcilik ile ilgili Amerika’da ilk eğitim 1947 yılında Harvard Business School’da verilmeye başlanmıştır. Bu konudaki ilk akademik programlar ise 1960’lı yıllarda başlamış ve giderek yaygınlaşmıştır. 1993 yılında 400’den fazla ABD üniversitesinde lisans veya yüksek lisans düzeyinde girişimcilik dersleri verilirken, bu sayı 2003 yılında 1600’lere ulaşmıştır. Daha girişimci bir Avrupa oluşturma doğrultusunda girişimciliğin geliştirilmesi Avrupa Birliği’nin öncelikli politikaları arasında yer almaktadır. Ayrıca AB, bu politikalar kapsamında çok çeşitli faaliyetler göstermekle birlikte AB üyesi olan ve aday konumundaki ülkelerin bu anlamdaki gelişim performanslarını da izlemektedir. Gelişmiş ülke örnekleri açısından aşağıdaki ülke örnekleri ele alınabilir:

İrlanda: Yüksek büyüme potansiyeline sahip yeni işletmeleri geliştirmeye odaklı bir strateji ile üniversite temelli ticari girişimlerin sayısını ve yoğunluğunu artırmaya ilişkin bir destek paketi uygulanmaktadır (Campus Company Programme). İrlanda bölgesel kalkınma stratejisinin bir parçası olan bu program işyeri kurmak isteyen üniversite mezunlarına pratik bilgi ve yönetim desteği sağlayan bir yıl süreli bir işletme destek programını kapsamaktadır. Program çerçevesinde öğretim görevlileri araştırma sonuçlarını ticari hayata geçirmek üzere mali destek alabilmektedir.

İngiltere: İdari yüklerin azaltılmasına yönelik Düzenleyici Reform Yasası uygulamaya konularak Düzenleyici Reform Eylem Planı hazırlanmıştır. Bu planda büyüme potansiyeline sahip küçük işletmelere dönük bölgesel risk sermayesi fonları uygulamaya konulmuştur. Kredi almakta güçlük çeken küçük firmalar için Kredi Garanti Fonları oluşturulmuş ve belli üniversitelerde ve kolejlerde girişimcilik eğitimi amaçlı kurslara destek sağlanması amacıyla hükümet tarafından mali kaynak ayrılmıştır. Ayrıca özel yatırımcılarla finansman imkanı arayan girişimcileri bir araya getiren hükümet destekli Ulusal İş Ağı kurulmuştur.

Finlandiya: Finlandiya’daki okul sisteminde girişimcilik konusuna büyük önem verilmektedir. Girişimcilik eğitimi tüm eğitim düzeylerinde müfredata dahil edilmiştir. Almanya: Almanya’daki Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı tarafından üniversiteler, teknik okullar, iş dünyası ve diğer ilgililer arasında bölgesel işbirliğini geliştirmek üzere “EXIST Programme” kurulmuştur. Program, yüksek öğrenim ve araştırma kuruluşlarında daha girişimci bir zihniyet yaratılmasını sağlamak ve girişim potansiyelinin uygulamaya geçirilmesi amacıyla ilgili tarafları bir araya getirmektedir.

Hollanda: Hollanda’da girişimciliğe eşgüdümlü bir yaklaşımla çeşitli bakanlıklar, kamu kuruluşları ve işletme sahipleri arasında etkileşim sağlanmıştır. Girişimcilik politikalarının uygulanmasıyla doğrudan ilgili olan bölgeler, yüksek öğrenimde girişimcilik ruhunun geliştirilmesi ve entegre destek hizmetlerinin sağlanması gibi önemli konularda Ekonomi Bakanlığı ile ortak girişimlerde bulunmayı kabul etmişlerdir. Lise öğrencileri arasında girişimcilik ruhu yaratmak üzere Ekonomi Bakanlığı, işveren kuruluşu ve bir bankanın desteğinde “mini işletmeler projesi” uygulamaya konmuştur. Öğrenciler bir işletme kurarak, bir mal üretmekte ya da hizmet sunmaktadırlar. Yılda bir kez “Mini İşletme Ödülü” verilmektedir.

Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan yeni bir rapora göre Avrupa ülkelerinin bir çoğunda girişimcilik eğitimi her geçen gün daha fazla desteklenmektedir. Sekiz ülke (Danimarka, Estonya, Litvanya, Hollanda, İsveç, Norveç, Galler ve Belçika’nın Flaman kısmı) girişimcilik eğitiminin geliştirilmesi amacıyla özel stratejiler uygulamaya koymuş 13 ülke ise (Avusturya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, Lihtenştayn, Polonya, Slovakya, Slovenya, İspanya ve Türkiye) bu eğitimleri ulusal yaşam boyu öğrenme, gençlik ya da büyüme stratejilerinin bir parçası olarak uygulamaktadır. Avrupa ülkelerinin yarısı, girişimcilik eğitiminin güçlendirilmesini de kapsayan bireğitim reformu sürecine girmiştir. “Avrupa’da Okul Çağında Girişimcilik Eğitimi” başlıklı rapor için toplam 31 Avrupa ülkesi ve 5 bölgede anketler yapılmıştır.

Fiziksel Altyapıya Erişim

Fiziksel altyapıya erişim başlığı altında, girişimcilerin özellikle işletmelerini kurma aşamasında aldıkları destekler incelenecektir. Bunlar arasında yer alan Teknoparklar; üniversite veya bir yüksek öğrenim kurumu veya bir araştırma merkeziyle ilişki kuran, içindeki teknoloji kökenli firma ve kuruluşların oluşmasını özendirecek ve büyümesine katkı sağlayacak şekilde dizayn dilen, yönetim birimlerinin, içerisine yerleşmiş firmalara teknoloji transferiyle ilgili destek verdiği, arazi, bina ve ileri teknoloji kökenli firma ve kuruluşlardan oluşmuş bir girişimdir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere teknoparklar üniversite-sanayi-devlet arasında teknoloji transferinin sağlanmasında önemli rollere sahip alanlardır. Asıl amaçları da teknoloji transferini gerçekleştirmektir. Ülkelerin inovasyonu teşvik etmek ve uluslararası alanda inovasyon performanslarını arttırmak için başvurdukları en önemli yöntemlerden biri üniversite sanayi işbirliğini geliştirmektir. Dünyadaki ilk teknopark uygulamaları, ABD’de 1950’lerde, özellikle sanayi yoğun bölgelerde, üniversite-sanayi işbirliğini geliştirmek amacıyla üniversitelerin çevresinde “Science Park” (Bilim Parkı) tipi oluşumlar kurulması şeklinde başlamış, ancak, 1970’li yıllara kadar önemli bir mesafe kaydedilmemiştir. Teknoparkların özellikle Avrupa ülkelerinde ortaya çıkması ise 1980’li yıllarda gerçekleşmiştir. Bu amaçla uygulamaya alınan teknopark modelinin tohumları, 1940’ların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde, Stanford Üniversitesi’nde daha sonra “Silikon Vadisi” olarak anılacak olan ileri teknoloji endüstriyel parkı ile atılmıştır. Bu girişim Stanford Üniversitesi’nin kurumsal liderliği ile başlamış; özellikle iletişim ve askeri elektronik alanlarında özelleşen işletmelerin bölgede yer kiralaması ve bölgeye yetenekli mühendis ve araştırmacı personeli çekmeleriyle devam etmiş; sonrasında da devletin bu bölgedeki savunma sanayiine yönelik verdiği alım garantisi ve büyük ölçekli fonlarla gelişmeye devam etmiştir. Birçok gelişmiş ülke, 1950’li başlattığı teknopark oluşturma çalışmalarını 1980’li yıllarda teknoloji transfer ofisleri ara yüzleri ile desteklemiş ve teknoloji transferi konusunda etkinliği arttırmak için onlarcasının kurulmasını sağlamışlardır. Bugün ABD gibi gelişmiş ülkelerde teknoparklarda ya da bu bölgelere ulaşabilecek yerlerde yüzlerce teknoloji transfer ofisinin faaliyet gösterdiği bilinmektedir. Avrupa Birliği içerisinde yer alan 30 ülkede ise 1400 teknoloji transfer ofis ara yüz kuruluşu bulunmakta ve bunların % 53’ü üniversitenin ya da bilimsel araştırma kurumunun bir birimi olarak görev yapmaktadır. Bu 1400 teknoloji transfer ofisi tarafından yapılan faaliyetlerin başında ise sözleşme temelli araştırma projeleri için irtibat, fikri haklara ilişkin hizmetler ve teknoloji lisanslama çalışmaları gelmektedir ki bu faaliyetler firmalar arası iş birliğinin ve teknoloji transferinin konusunu oluşturmaktadır.

Özellikle bu konuyla ilgili olarak son yıllarda kullanılan inkübatör kavramı önemlidir. İnkübatörler bir anlamda yeni işletmelerin beslendikleri, tehlikelere en açık oldukları kuruluş aşamasında hayatta kalabilmeleri için yardım aldıkları oluşumlardır. İnkübatörler işletmelerin hayatta kalma yüzdelerini ve büyüme şanslarını genellikle ortak bir çatı altında iş yeri mekanı, ortak kullanımda olan cihazlar, yönetim desteği, danışmanlık ve eğitim gibi kapsamlı ve etkin hizmetler sağlayarak artıran yapılanmalardır. Avrupa’da da ABD’de olduğu gibi inkübatörler girişimciliğin geliştirilmesinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Avrupa’da inkübatörler aracılığı ile rekabet ve istihdam yaratılmasını sağlamak, yeni teknolojilerin bulunmasını teşvik etmek, çalışanların yenilik yaratma yeteneklerini artırmak, geliştirilen yeniliklerin ticarileştirilmesini sağlamak amaçlanmaktadır. Bu inkübatörler devlet, özel işletmeler, devlet ve özel işletmeler ortaklığı şeklinde kurulmuştur.

Devlet Politikaları ve Programları

Gelişmiş ülkelerde piyasa ekonomisi düzeni altında girişimcilik devlet tarafından çeşitli şekillerde destek görmekte ve girişimcilere bu konuda çeşitli kolaylıklar sağlanmaktadır. ABD devlet politikaları girişimciliğin iktisadi gelişme üzerindeki önemini ve bu konudaki yenilenme gereğini yerine getirir bir anlayışta gerçekleşmektedir. Örneğin, Senato Küçük İşletmeler Komitesi, Senato Küçük İşletmeler ve Girişimcilik Komitesi adını almıştır. Bu değişiklik küçük işletmelere verilen geleneksel önemin daha da arttığını göstermektedir. Bu komite, işletme sermayesine erişimi artırmayı, çalışanlara ortaklık olanakları yaratmayı, teknoloji transferinin gelişimini sağlamayı, entellektüel hakların korunmasını sağlamayı ve bölgesel düzeyde de girişimci ağlarının ve inkübatörlerin gelişimini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu isim değişikliği federal hükümetin girişimciliğin artan öneminin farkında olduğunu göstermekte ve komitenin faaliyetleri amaçtaki değişikliği daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. Halkın küçük işletmelere gösterdiği büyük saygı ABD Kongresi’nde ve yerel meclislerde onlara yönelik küçümsenmeyecek lobicilik gücü sağlamaktadır. Küçük şirketler sağlık ve güvenlik önlemleri gibi konulardaki federal düzenlemelere karşı bağışıklıklar elde etmişlerdir. Kongre ayrıca küçük işletme kurmak ya da yönetmek isteyen bireylere profesyonel ve mali yardım sağlamak amacıyla 1953’te Küçük İşletmeler Yönetimi’ni kurmuştur.

Bu konudaki 25 Haziran 2008’de kabul edilen Avrupa Küçük İletmeler Yasası, AB tarafından küçük işletmeler için yapılması gerekenlerin en güncel haliyle yer aldığı önemli bir örnek belgedir. Belge ile AB, KOBİ’lerin Avrupa Ekonomisi’nin merkezinde olduğunu kabul eder, kendisi ve üye ülkeler için politika çerçevesini belirler. Bu yasa aracılığıyla ile toplumun girişimciliğe olan isteksizliği giderilerek özendirilmeye çalışılmaktadır. Böylece bireylerin kendi işlerini kurma konusundaki isteksizlik, karamsarlık ve güvensizliklerinin giderilmesi sağlanacaktır. Küçük İşletmeler Yasası ile KOBİ’lerin Avrupa Ekonomisinin merkezinde olduğu kabul edilmekte ve üye ülkeler için politika çerçevesi belirlenmektedir. Küçük İşletmeler Yasası işletmelerin gelişimine yönelik 10 adet ilkeyi ortaya koymaktadır.

Küçük İşletmeler Yasası:

1. Girişimcilerin ve aile işletmelerinin teşvik edildiği bir iş ortamı oluşturulması.

Girişimcilik eğitimleri için iş dünyasıyla ortak stratejiler geliştirilmesi, özellikle orta öğretim müfredatlarına yenilikçi ve girişimci zihniyetin gelişmesine yönelik derslerin eklenmesi, işletme devirlerini kolaylaştırıcı önlemler alınması yönünde çalışmaların yapılması.

2. İflas tehdidiyle karşılaşan dürüst girişimcilere ikinci bir şans tanınması.

İflasın ardından yeniden iş kuran dürüst girişimcilerin ilk işini kuranlarla eşit muamele görmelerini sağlayan tedbirlerin alınması.

3. “Önce Küçük Olanı Düşün” ilkesine uygun kurallar geliştirilmesi.

İşletmeler üzerindeki idari yüklerin kısa vadede %25 oranında düşürülmesi, düzenlemelerin uygulamaya konulmadan önce KOBİ’ler üzerindeki etkilerinin analiz edilmesi.

4. Kamu kurum ve kuruluşlarının KOBİ’lerin ihtiyaçlarına duyarlı hale getirilmesi.

İşletme kurma süresinin kısaltılarak KOBİ’lerin ticari faaliyete başlama sürecinin hızlandırılması, işletmeleri ilgilendiren tüm bilgilerin alınabileceği ve her türlü işlemin elektronik ortamda yapılabileceği bir tek başvuru noktasının kurulması suretiyle Hizmetler Direktifinin uygulanması,

5. Kamu politika araçlarının KOBİ ihtiyaçlarına uyumlaştırılması: KOBİ’lerin kamu alımlarına iştirakinin kolaylaştırılması ve Devlet yardımı imkânlarının KOBİ’ler tarafından daha iyi kullanılmasının sağlanması.

Kamu alımlarına KOBİ’lerin iştirakinin teşvik edilmesi, KOBİ’lerin Devlet yardımlarından yararlanma imkânlarının artırılmasına yönelik önlemlerin alınması,

6. KOBİ’lerin finansmana erişimlerinin kolaylaştırılması ve ticari işlemlerde ödemelerin zamanında yapılmasını destekleyici düzenlemelerin ve iş ortamının geliştirilmesi.

KOBİ’lerin finansman ihtiyaçlarına yönelik araçların geliştirilmesi, yapılacak vergi düzenlemeleri ile yatırımların teşvik edilmesi, ticari işlemlerde geç ödemelerin önüne geçilmesi amacıyla kamu kurum ve kuruluşları ile büyük işletmelerin KOBİ’lere zamanında ödeme yapmalarının sağlanması için gerekli düzenlemelerin yapılması.

7. KOBİ’lerin Tek Pazar’ın sağladığı fırsatlardan daha fazla yararlanmasının sağlanması. Ülkelerin karşılıklı tanıma ilkesini doğru şekilde uygulamaları, Tek Pazar haklarının kullanımında karşılaşılan sorunların resmi yöntemler yanında daha hızlı sonuç alınabilecek yöntemlerle de çözümlenebilmesinin desteklenmesi.

8. KOBİ’lerin sahip olduğu becerilerin ve her türlü yenilik faaliyetinin geliştirilmesinin teşvik edilmesi.

KOBİ’lerin araştırma ve yenilik yapma kapasitelerinin artırılmasına yönelik olarak oluşturulacak eylem planlarına uygun hareket edilmesi.

9. KOBİ’lerin çevresel sorunları fırsata dönüştürmesine imkan sağlanması.

KOBİ’lerin hafifletilmiş çevresel prosedürlere tabi olmalarının sağlanması, Çevre Yönetimi ve Denetleme Planına erişimlerinin kolaylaştırılması ve bu kapsamda yeni destek mekanizmalarının geliştirilmesi.

10. KOBİ’lerin büyüyen pazarlardan yararlanmasının desteklenmesi ve teşvik edilmesi.

KOBİ’lerin uluslararası pazarlarda daha fazla yer alabilmesi için, karşılaşacakları ticari engellerin bertaraf edilmesi amacıyla “Önce küçük olanı düşün” ilkesinin teşviki ile KOBİ’lerin aday ve komşu ülke pazarlarına girişinin kolaylaştırılması.